Roman / 2008 / Okuyanus Yayınları
Roman / 2008 / Okuyanus Yayınları

Kitaptan alıntılar

  • “… Edebiyatı düşünmez misiniz Gertrude? O dediğiniz de kaybolmak isteyenler içindir. Zaten kaybolmuşsanız kaybolmayı istemek aklınıza bile gelmez. Ve dikkat edin, her an kendi kendini yazan bir hikaye tarafından yutulabilirsiniz. Ve düşünün, Tarzan ve Jane’i tek bir kişi gibi düşünün. Edebiyat Tarzan’ın hayata tutunduğu sarmaşıktır bayım. Ve hayal edin, sarmaşığına tutunup bağıra çağıra öteki ağaçlara atlayan Tarzan ve arkasından bakan kolsuz Jane. Tarzan gelir, Tarzan gider, kolsuz Jane. İlham bin yüzlü bir yalancıdır aslında. İnkarın hizmetine mi girmiştir, ondan sakınınız.”

  • “… Şimdi, birinci dereceden katillerim şu yana geçsin, dayanıklı bilinçdışı. Bir kere alır, ömür boyu kullanırsın. İsmini unuttuklarımsa bu yana, tek kullanımlık bilinçdışı. Azim ve sebatla hayatın şartlarına iman eden din kardeşleri şu yana geçsin, katma değer bilinçdışı. Eceline boyu yetişmeyen kafirler bu yana, ihraç fazlası bilinçdışı. Gördün mü bak, ben aralarından yürüyüp geçebileyim diye ikiye ayrıldı insanlık. Bunu BÜYÜK “D” de görseydi keşke. Ah Kaiser Zeitgeist! Sen ne mübarek bir illetsin. Tombiş, şurdaki baylara benden birer içki gönder. Borçlu kalmak istemem.”

  • “… İnsanla maymun arasındaki en büyük fark, birinin kendi pisliğini daha uzun vadede ve daha dolaylı yollardan yemesi ve bunu asla kabul etmemesidir. İşte buldum. Sonunda bütün insanlığa söyleyecek bir çift laf buldum. Ey insanlık, size sçmamanızı değil, bokunuzla kavga etmemenizi emrediyorum. İmza: Space Gertrude. Son kadın peygamber. Faşist kumandan. Danimarka Kraliçesi. Konuşan vesikalık. Rahatsız ayak sendromu. Şükran günü hindisi. Silgi tozu…”

  • “… Kaçta gelirsin Gertrude? Duyuyor musunuz bayım, köpeğin biri havai fişeklere havlıyor. Kaçta gelirsin dedim. Belki de havai fişeklerin gökyüzüne boşalan dev köpekler olduğunu zannediyordur ve eğer öyleyse çok salakmış gerçekten de. İnsan sapık bir devle korkusunu yarıştırır mı hiç.”

  • “… Basit bir değiş tokuşla her şey bambaşka olabilirdi oysa. Ve aslında her şey o kadar çıplak ve o kadar kişisel değil ki. Bütün gün bağırıyorum avaz avaz; hayat çıplak, hayat çıplak… Yüzüme bön bön bakıyor bilimum alçak. Ta taaaa, işte yine kallavi bir Land Rover çıkageldi. Şimdi gıcır gıcır temizleyelim şu pisliği. Yüzlercesi yapışmış. Küçücük kanatlar, incecik bacaklar, bazıları halen ıslak, kurumuş bazıları. Ne? İki lira mı? Bütün haşaratı çektim gözünüzün önünden, hiç ölümü düşünmeden yenesiniz diye asfaltları. Niçin baktınız bana öyle? Anlamadınız mı? Çok basit: Bazen sinek olur insan, bazen de otomobilin ön camı. “Sonunuzu hiç iyi görmüyorum bayan” Son, yaklaştıkça bulanıklaşan bir şeydir bayım, biraz uzağa gidin o zaman.” 

  • “… Cadılar önce alkışladılar. Dirsekleriyle birbirlerini dürterek, başlarıyla birbirlerine beni işaret ederek uzun uzun alkışladılar. Sonra kolkola girip etrafımda kesintisiz bir çember oldular. Başladılar dönmeye. Sesleri titreye titreye, haykırdılar o uğursuz bedduayı üzerime,

    “Ey zırhını tersten kuşanmış bahtsız şovalye,
    sırları dökülmüş çukur bir kap olasın emi!
    Ne kadar aydınlık yutuyorsan geceleri,
    o kadar derin olsun karanlığın.
    Deliksiz baş, kötü kan!
    Yazgın olsun bu ziyan.
    Dön dolaş hiç durmadan;
    bir ibadet, bir isyan,
    bir ibadet, bir isyan…
    Yan kentin delisi yan!”